Pazar, Aralık 06, 2009

The Glass Room - Simon Mawer


" 'Ever since Man came out of the cave he has been building caves around him,' he cried. 'Building caves!' But I wish to take Man out of his cave and float him in the air. I wish to give him a glass space to inhabit.' "

"It astonishes her how significant silence can be within the context of a piece of music."

"They are silences of foreboding, anticipatory echoes of the sounds that are yet to come."

".... I'd hardly include my husband amongst my friends, would I? My friends spend money; my husband makes it. The opportunity for a conflict of interest is evident."

"She smiles. This smile is particular. It starts from a downward turn of the mouth that is almost an expression of contempt, and it ends in warmth and promise. She leans towards his face and her tongue laps across his mouth, tasting herself. '[Never] is a word I am not entirely familiar with she says. 'If we listened to never we would never have done what we just did. And how would you like that?' "

"A house without people has no dimensions. It just is. An enclosed space, a box."

Salı, Kasım 24, 2009

Görüntülenmenin Psikolojik Üst Sınırı

Biliyorum, ilk bakışta yazının başlığına bir anlam vermek pek mümkün değil.

Ama kısa bir tarihçeyle bu durumu çözmek mümkün.

01. Ağustos 2008 - ilk MR görüntülemesi (sağ kalça)
02. Eylül 2008 - ilk kontrast maddeli MR görüntülemesi (sağ kalça)
03. Eylül 2008 - MR görüntülemesi (lombar bölge)
04. Ekim 2008 - BT görüntülemesi (lombar bölge)
05. Kasım 2008 - MR görüntülemesi (sağ kalça - doğrudan kalça içi enjeksiyon ile
kontrast madde verildi)
06. Kasım 2008 - Röntgen görüntülemesi (ameliyat sonrası)
07. Aralık 2008 - Röntgen görüntülemesi (ikinci muayene)
08. Ocak 2008 - MR görüntülemesi (sağ diz)
09. Şubat 2009 - MR görüntülemesi (sağ kalça)
10. Şubat 2009 - EMG (elektrik verdiler)
11. Şubat 2009 - Ultrason görüntülemesi (batın - sağ kalça - sağ bacak)
12. Mart 2009 - Röntgen görüntülemesi (kurbağa oturuş)
13. Eylül 2009 - MR görüntülemesi (sağ kalça + lombar bölge)
14. Eylül 2009 - BT görüntülemesi (sağ kalça + lombar bölge /
kalça içi enjeksiyon ile anestezi verilmesi)
15. Kasım 2009 - MR görüntülemesi (bilmek istemiyorum artık)
16. Kasım 2009 - 3 fazlı kemik sintigrafisi

Sanırım üst sınırı çoktan geçmiş bulunuyorum.

Cuma, Kasım 20, 2009

Yürüyüş

havanın pırıl pırıl parladığı bir cuma gününde...

yürüyüşe çıkalım mı?

eskimiş adımları hatırlayalım. eskiden atılmış adımlar olalım. sorumsuz olalım.


adımlarımız asfalt zemin üzerinde.

adımlarımızın izi belli değil. adımlarımızın izine de gerek yok.

öylesine.

yönümüz bile belli olmasın. dönüp duralım.



adımlarımız dönsün aynı çemberin içinde.

hem ne gerek var bilmeye.

kasetçaların kulaklıkları takılı olsun, biraz da cızırdasınlar.

dedim ya, eski bir yürüyüş olsun.

hatta kimse olmasın, sessiz olsun, kargalar yükselsin de kulaklığın cızırtısını örtsünler çirkinlikleriyle.

yalnız olalım birlikte, ama bu eski bir yürüyüş olsun, benim bildiğim, senin öğrendiğin.

iyot koksun biraz.

susalım.

Perşembe, Eylül 03, 2009

İstanbul'dan Öteye

Bugün fark ettim... bloga bir şeyler yazmayalı 5 ay olmuş.

Zararın neresinden dönsem kar diye düşünüyorum.

Yeniden başlamak içinse biraz kaçamak bir yol seçeceğim.

Çok sevdiğim iki arkadaşım, Burcu ve Neptün, geçtiğimiz ay içerisinde müthiş bir yolculuk yaptılar. Daha önemlisi ise bu yolculuklarını bir proje çerçevesinde "İstanbul'dan Öteye" isimli bir web sitesinde düzenli olarak anlattılar. +

Burcu ve Neptün'ün bu harika 29 günlük yolculuğu çok kısa bir süre önce sona erdi, ancak fotoğraflar ve hikayeler ulaşmak istiyorsanız web sitelerine tıklamanız yeterli: http://www.istanbuldanoteye.com

Tadımlık olarak bloga koyduğum bu harika fotoğraf ise yolculuklarının 27. gününde, Amasya'daki Sultan II. Bayezid Camii'nin ön cephesini göstermekte. (Neptün'ün ellerine sağlık)

Şimdilik bu kadar. Ancak kısa bir süre içerisinde yeni tanıştığım bir yazardan, Kazuo Ishiguro'dan bahsetmeye çalışacağım. Zira şu ana kadar üç kitabını büyük bir keyifle okudum, dördüncüsü ise yolda.

Pazartesi, Mart 30, 2009

Birkaç kare İstanbul...

Karaköy iskelesinde vapurun kalkmasını beklerken...
 
Ve diğer vapurlar fiskos ederken...

Tarihi yarımadayı köpük hizasında bıraktık.

Haydarpaşa'nın vinçleri yine nöbetteydi.


Salı, Mart 24, 2009

Aladağlar - Gönül Yarası

Aladağlar... yaşam ritmimin bütünüyle farklı bir dengeye oturduğu, düşüncenin yerini düşünmenin aldığı bir coğrafya. Gitmeyeli, görmeyeli yıllar oluyor.

Bugün eski bir fotoğrafa rastladım. Haziran 2001. Demirkazık'a tırmanırken, külahın hemen altında, yaklaşık 3200 metrede. Ve birdenbire, midemdeki yumruyu duydum. Belki üniversite yıllarıma, dağlarda geçirdiğim zamana, hatta özellikle de bu gezide yaşadığım ilklere duyduğum bir özlem. 

Bilemiyorum... ama yumru yerli yerinde duruyor sabahtan beri.

Resim için Zeki Melek'e teşekkürler. 



Pazartesi, Mart 23, 2009

Nicholas Hughes



Her ne kadar feminizm ile uzaktan yakından hiçbir ilgim olmasa da, lise yıllarımda en çok ilgi duyduğum şairlerden bir tanesi Sylvia Plath idi. Ölümünden sonra yayınlanmış olan Ariel adlı kitabını defalarca okumuş, hatta bir ara Lady Lazarus adlı şiirine takılıp kalmıştım.

Ünlü bir şair olan Ted Hughes tarafından bir başka kadın için terk edilen Sylvia Plath, 11 Şubat 1963 günü mutfağında soğurduğu gaz ile intihar etmişti. 

Bugün öğrendim ki, bu intihar gerçekleştiği sırada yan odada uyuyan bir bebek olan, sonrasında ise deniz biyoloğu olarak hayata atılan Nicholas Hughes da, 16 Mart günü, kendini asmak suretiyle Alaska'daki evinde intihar etmiş.

Buruk, hem de çok buruk bir tekrar olmuş.

Bu vesile ile Lady Lazarus şiirini de burada paylaşmak istedim:



LADY LAZARUS

I have done it again.
One year in every ten
I manage it----

A sort of walking miracle, my skin
Bright as a Nazi lampshade,
My right foot

A paperweight,
My face a featureless, fine
Jew linen.

Peel off the napkin
0 my enemy.
Do I terrify?----

The nose, the eye pits, the full set of teeth?
The sour breath
Will vanish in a day.

Soon, soon the flesh
The grave cave ate will be
At home on me

And I a smiling woman.
I am only thirty.
And like the cat I have nine times to die.

This is Number Three.
What a trash
To annihilate each decade.

What a million filaments.
The peanut-crunching crowd
Shoves in to see

Them unwrap me hand and foot
The big strip tease.
Gentlemen, ladies

These are my hands
My knees.
I may be skin and bone,

Nevertheless, I am the same, identical woman.
The first time it happened I was ten.
It was an accident.

The second time I meant
To last it out and not come back at all.
I rocked shut

As a seashell.
They had to call and call
And pick the worms off me like sticky pearls.

Dying
Is an art, like everything else,
I do it exceptionally well.

I do it so it feels like hell.
I do it so it feels real.
I guess you could say I've a call.

It's easy enough to do it in a cell.
It's easy enough to do it and stay put.
It's the theatrical

Comeback in broad day
To the same place, the same face, the same brute
Amused shout:

'A miracle!'
That knocks me out.
There is a charge

For the eyeing of my scars, there is a charge
For the hearing of my heart----
It really goes.

And there is a charge, a very large charge
For a word or a touch
Or a bit of blood

Or a piece of my hair or my clothes.
So, so, Herr Doktor.
So, Herr Enemy.

I am your opus,
I am your valuable,
The pure gold baby

That melts to a shriek.
I turn and burn.
Do not think I underestimate your great concern.

Ash, ash ---
You poke and stir.
Flesh, bone, there is nothing there----

A cake of soap,
A wedding ring,
A gold filling.

Herr God, Herr Lucifer
Beware
Beware.

Out of the ash
I rise with my red hair
And I eat men like air

Pazar, Ocak 04, 2009

Gaza Strip-ped down from everything...

Shame on you Israel !!! Shame on you!!!