Pazartesi, Mart 30, 2009

Birkaç kare İstanbul...

Karaköy iskelesinde vapurun kalkmasını beklerken...
 
Ve diğer vapurlar fiskos ederken...

Tarihi yarımadayı köpük hizasında bıraktık.

Haydarpaşa'nın vinçleri yine nöbetteydi.


Salı, Mart 24, 2009

Aladağlar - Gönül Yarası

Aladağlar... yaşam ritmimin bütünüyle farklı bir dengeye oturduğu, düşüncenin yerini düşünmenin aldığı bir coğrafya. Gitmeyeli, görmeyeli yıllar oluyor.

Bugün eski bir fotoğrafa rastladım. Haziran 2001. Demirkazık'a tırmanırken, külahın hemen altında, yaklaşık 3200 metrede. Ve birdenbire, midemdeki yumruyu duydum. Belki üniversite yıllarıma, dağlarda geçirdiğim zamana, hatta özellikle de bu gezide yaşadığım ilklere duyduğum bir özlem. 

Bilemiyorum... ama yumru yerli yerinde duruyor sabahtan beri.

Resim için Zeki Melek'e teşekkürler. 



Pazartesi, Mart 23, 2009

Nicholas Hughes



Her ne kadar feminizm ile uzaktan yakından hiçbir ilgim olmasa da, lise yıllarımda en çok ilgi duyduğum şairlerden bir tanesi Sylvia Plath idi. Ölümünden sonra yayınlanmış olan Ariel adlı kitabını defalarca okumuş, hatta bir ara Lady Lazarus adlı şiirine takılıp kalmıştım.

Ünlü bir şair olan Ted Hughes tarafından bir başka kadın için terk edilen Sylvia Plath, 11 Şubat 1963 günü mutfağında soğurduğu gaz ile intihar etmişti. 

Bugün öğrendim ki, bu intihar gerçekleştiği sırada yan odada uyuyan bir bebek olan, sonrasında ise deniz biyoloğu olarak hayata atılan Nicholas Hughes da, 16 Mart günü, kendini asmak suretiyle Alaska'daki evinde intihar etmiş.

Buruk, hem de çok buruk bir tekrar olmuş.

Bu vesile ile Lady Lazarus şiirini de burada paylaşmak istedim:



LADY LAZARUS

I have done it again.
One year in every ten
I manage it----

A sort of walking miracle, my skin
Bright as a Nazi lampshade,
My right foot

A paperweight,
My face a featureless, fine
Jew linen.

Peel off the napkin
0 my enemy.
Do I terrify?----

The nose, the eye pits, the full set of teeth?
The sour breath
Will vanish in a day.

Soon, soon the flesh
The grave cave ate will be
At home on me

And I a smiling woman.
I am only thirty.
And like the cat I have nine times to die.

This is Number Three.
What a trash
To annihilate each decade.

What a million filaments.
The peanut-crunching crowd
Shoves in to see

Them unwrap me hand and foot
The big strip tease.
Gentlemen, ladies

These are my hands
My knees.
I may be skin and bone,

Nevertheless, I am the same, identical woman.
The first time it happened I was ten.
It was an accident.

The second time I meant
To last it out and not come back at all.
I rocked shut

As a seashell.
They had to call and call
And pick the worms off me like sticky pearls.

Dying
Is an art, like everything else,
I do it exceptionally well.

I do it so it feels like hell.
I do it so it feels real.
I guess you could say I've a call.

It's easy enough to do it in a cell.
It's easy enough to do it and stay put.
It's the theatrical

Comeback in broad day
To the same place, the same face, the same brute
Amused shout:

'A miracle!'
That knocks me out.
There is a charge

For the eyeing of my scars, there is a charge
For the hearing of my heart----
It really goes.

And there is a charge, a very large charge
For a word or a touch
Or a bit of blood

Or a piece of my hair or my clothes.
So, so, Herr Doktor.
So, Herr Enemy.

I am your opus,
I am your valuable,
The pure gold baby

That melts to a shriek.
I turn and burn.
Do not think I underestimate your great concern.

Ash, ash ---
You poke and stir.
Flesh, bone, there is nothing there----

A cake of soap,
A wedding ring,
A gold filling.

Herr God, Herr Lucifer
Beware
Beware.

Out of the ash
I rise with my red hair
And I eat men like air