Cuma, Ağustos 21, 2015

Kara Kitap - Orhan Pamuk


"O yıllarda mikroplar ünlüydü, ilaçlar değil: Boğaz'ın temiz havasının çocukların kabakulağına iyi geleceğine inanılırdı."

"Tophane rıhtımından Çanakkale'ye asker gönderen Gülcemal vapurunu torpillemek isterken, uskuru balıkçı ağlarına, burnu da yosunlu kayalara çarptıktan sonra deniz dibine çöken İngiliz denizaltısının soba borusu gibi kullanılan periskobundan çıkan mavimsi dumanları görünce, oksijensizlikten ağzı açık kalmış İngiliz iskeletlerinin temizlendiği ve kadifeyle kaplı albay koltuğunda Çin porselenleriyle akşam çayını Liverpool tezgahlarında imal edilmiş yeni yuvalarına huzurla alışan vatandaşlarımızın içtiğini anlayacağım."

"Kendimden, her zamanki gibi, memnun değildim, ama yazımdan ve hikayemden memnundum. Bu küçük yazı zaferimi uzun bir yürüyüşle hayal edersem, belki hiç geçmeyen bir hastalık gibi üzerime sinen mutsuzluk duygusundan biraz olsun kurtulurum sanıyordum."

"Uzun bir günün, hatta akşamın ardından insanın yalnız başına kalıp, kendi koltuğuna oturup kendisi olabilmesi, yıllar süren uzun ve maceralı bir yolculuktan sonra yolcunun kendi evine dönmesine benziyor."

"... hayatımın ilk yarısını bir başkası olmak istediğim için kendim olamadan, ikinci yarısını da kendim olamadığım yıllar için pişman olduğum için bir başkası olarak geçirecektim."

"Apartman aralığı, dikkat edilmezse boşluğun yuttuğu bu zavallı eşyaların talihsizliğiyle kazayla içine kendilerinin de düşebileceği bir çirkefti; içlerine sinsice sokulmuş bir kötülük yuvasıydı."

"Yaratıcılık, çoğunlukla öfkenin, her şeyi unutturan o öfkenin içindedir, ama öfke bizi ancak daha önce başkalarından öğrendiğimiz yöntemler aracılığıyla harekete geçirebilir."

"Zaten okumak yazarın harflerle anlattığı şeyleri aklın sessiz sinemasında bir bir resimlendirmekten başka nedir ki?"

"... ve hatta açacağın yanında dalgın bir yengeç gibi dinlenen kendi eli..."

"Dünya bir ipuçları deniziydi; her damlasında arkasındaki esrara varacak bir tuz tadı vardı."

"... hiçbiri birbirini dik kesmeyen ve nasıl keseceği de belli olmayan İstanbul sokaklarındaki her bir gezintinin sonsuzluğa yapılmış bir bayram yolculuğu gibi eğlenceli ve başdöndürücü olduğu..."

"... bir başkasının belleğini ağır ağır edinmekten başka neydi ki okumak?"

"Bana matbaadan çıkmış gazete kokusunun tarifini sordu. Bin dokuz yüz elli sekiz kışındaki yazına göre cevap: Kinin, mahzen, kükürt ve şarap kokusunun karışımı: Yani başdöndürücü bir şey."

"Şehirler adreslerden, adresler harflerden, harfler yüzlerden oluşur."

"Okumak aynanın içine bakmaktır; aynanın arkasındaki 'sırrı' bilenler öteki tarafa geçeler, harflerin sırrından haberdar olmayanlar ise bu dünya içinde kendi yüzlerinin yavanlığından başka bir şey bulamazlar."

"... uykunun en güzel yanının insanın olduğu kişiyle bir gün yerine geçeceğine inanmak istediği kişi arasındaki gözyaşartıcı uzaklığın unutulması kadar, duyduklarıyla hiç duymadıklarını, gördükleriyle hiç görmediklerini ve bildikleriyle hiç bilmediklerini huzurla birbirine karıştırabilmesi olduğunu bir kere daha kavradı."

"... en sıkıcı din dersinden de daha sıkıcı dükkan..."

"... birlikte gittiğimiz bir filmi bir üçüncü kişiye hikaye ederken belleğinin ve hatırladıklarının benimkinden ne kadar farklı olduğunu korkuyla anladığımda seni severdim..."

"Kendi gövdeni rüyanda görür gibi, seni tamamlayan birine özlemle bakmak nedir, bilir misin?"

"Ancak, insan anlattığı şeylerin tükendiğine, bütün hatıraların, hikayelerin ve hafızanın sustuğuna ilişkin o derin sessizliği içinde duyduktan sonradır ki, kendi ruhunun derinliklerinden, kendi benliğinin sonsuz ve karanlık labirentlerinden kendisini kendisi yapacak kendi gerçek sesinin yükselişine tanık olabilir."

Salı, Ağustos 18, 2015

Colorless Tsukuru Tazaki and His Years of Pilgrimage - Haruki Murakami


"Like a person in a storm desperately grasping at a lamppost, he clung to his daily routine."

"Alienation and loneliness became a cable that stretched hundreds of miles long, pulled to the breaking point by a gigantic winch. And through that taut line, day and night, he received indecipherable messages. Like a gale blowing between trees, those messages varied in strength as they reached him in fragments, stinging his ears."

".... talent only functions when it's supported by a tough, unyielding physical and mental focus. All it takes is one screw in your brain to come loose and fall off, or some connection in your body to break down, and your concentration vanishes, like the dew at dawn."

"If talent's the foundation you rely on, and yet it's so unreliable that you have no idea what's going to happen to it the next minute, what meaning does it have?"

"The chair was a simple Scandinavian design of chrome with white leather. Beautiful, clean and silent, with not an ounce of warmth, like a fine rain falling under the midnight sun."

"Some things in life are too complicated to explain in any language."

"One heart is not connect to another through harmony alone. They are, instead, linked deeply through their wounds. Pain linked to pain, fragility to fragility. There is no silence with a cry of grief, no forgiveness without bloodshed, no acceptance without a passage through acute loss. That is what lies at the root of true harmony."

"It's no different from building stations. If something is important enough, a little mistake isn't going to ruin it all, or make it make it vanish. It might not be perfect, but the first step is actually building the station. Right? Otherwise trains won't stop there. And you can't meet the person who means so much to you."