Cumartesi, Nisan 22, 2017

Oranges Are Not the Only Fruit - Jeanette Winterson



"He would have cooked it himself but for my mother’s complete conviction that she was the only person in our house who would tell a saucepan from a piano."

" ....she’d do what most people do when confronted with something they don’t understand: Panic. What constitutes a problem is not the thing, or the environment where we find the thing, but the conjunction of the two; something unexpected in an usual place (our favourite aunt in our favourite poker parlour) or something usual in an unexpected place (our favourite poker in our favourite aunt)."

"It meant that to create was a fundament, to appreciate, a supplement. Once created, the creature was separate from the creator, and needed no seconding to fully exist."

" ‘The Lord walked on the water,’ was all she said when I tried to explain. But she had her own problems. A lot of the missionaries had been eaten, which meant she had to explain to their families. ‘It’s not easy,’ she said, ‘even though it’s for the Lord.’ "

"Round and round he walked, and so learned a very valuable thing: that no emotion is the final one."

"There are women in the world. There are men in the world. And there are beasts. What do you do if you marry a beast?"

"When I married, I laughed for a week, cried for a month, and settled down for life."

"Everyone who tells a story tells it differently, just to remind us that everybody sees it differently."

"Very often history is a means of denying the past. Denying the past is to refuse to recognise its integrity. To fit it, force it, function it, to suck out the spirit until it looks the way you think it should. We are all historians in our small way."

"People have never had a problem disposing of the past when it gets too difficult. Flesh will burn, photos will burn, and memory, what is that? The imperfect ramblings of fools who will not see the need to forget. And if we can’t dispose of it we can alter it. The dead don’t shout. There is a certain seductiveness about what is dead."

"The curious are always in some danger. If you are curious you might never come home, like all the men who now live with mermaids at the bottom of the sea."

"I couldn’t think and I couldn’t breathe so I started to run."

"Walls protect and walls limit. It is in the nature of walls that they should fall. That walls should fall is the consequence of blowing your own trumpet."

"I have a theory that every time you make an important choice, the part of you left behind continues the other life you could have had. Some people’s emanations are very strong, some people create themselves afresh outside of their own body. This is not fancy."

"But where was God now, with heaven full of astronauts, and the Lord overthrown? I miss God. I miss the company of someone utterly loyal. I still don’t think of God as my betrayer. The servants of God, yes, but servants by their very nature betray. I miss God who was my friend. I don’t even know if God exists, but I do know that if God is your emotional role model, very few human relationships will match up to it."

"Families, real ones, are chairs and tables and the right number of cups..."

Salı, Nisan 04, 2017

Unutma Beni Apartmanı - Nermin Yıldırım


"Acımak, kıl payı yırttığın mutsuzluğun diyetini uğursuz, cüretkar bir sadaka gibi dağıtmaktır. İşte bu sadaka, iki damla gözyaşı ya da kimsenin bir işine yaramayacak anlık bir yürek burkuntusu kadardır."

"Gereklilik kipleri duygularımızı yönlendirmeye başladığında sahicilikten uzaklaşırız."

"İnsanın kişisel tarihi başladıklarıyla değil bitirdikleriyle, kazandıklarıyla değil kaybettikleriyle yazılıyor."

"Sahiplerini yitiren eşyaların bambaşka kimliklere bürünüşünü..."

"Zinnur, onun bu halini anlatıp sonra bulunduğumuz odayı çın çın çınlatan lacivert bir kahkaha patlattı. Sonra ağzına doluşmuş yılanları kendi zehirleriyle boğmak ister gibi sıkı sıkı kapadı dudaklarını."

"Sahip olduğum her şey sırtımıza bir yüktür. Bir çamaşır makinesi satın aldığımızda onu banyodaki yerine koymaktansa omuzlarınıza yerleştirirsiniz. Kaçmak istediğinizde sizi tutacak ilk şey o makinenin ağırlığı olur."

"Ne aradığını bilmeyen biri için bir şey bulmak neredeyse mucizedir."

"Kahraman olamayacak kadar korkak, ama korktuğumu söyleyebilecek kadar cesur biriyim ben."

"Kimsenin haline şükretmek için film seyrettiğini düşünmüyorum ben. Kahramanı öldü diye sevinen de yok. Butch Cassidy and the Sundance Kid mesela. Filmin sonunda ölümleri özellikle gösterilmiyor. Binadan atlarlarken görüntü donuyor. Onları hedef alan kurşunların sesini duyuyorsun ama öldüklerini görmüyorsun. Neden biliyor musun? Çünkü bu sonu onlara yakıştıranlar bile, sevdikleri kahrmanları cansız görmekten hoşlanmıyor. Kahramanın kimi durumlarda ölüme yürümesi, şerefli bir ölümü tercih etmesi seyirciyi memnun ediyor, evet. Ama öldüğü, acı çektiği için değil, kendisini özdeşleştirdiği kahraman gerektiğinde ölüme yürüyecek kadar yürekli olduğu için."

"Konuşurken düşünmek daha evvel yapmadığım bir şeydi, ama gerçekten de işe yarıyordu, yaşadıklarımın adını koyabiliyordum böylece."

Salı, Mart 28, 2017

Dokunmadan - Nermin Yıldırım


"Suçluluk illeti, işlediğim suçlardan çok daha fazla zorlaştırdı hayatımı. Çünkü suç saklansa da, suçluluk kalır. Yastığın üzerinde uykusuzluk lekesi, kalpte kimliği meçhul ağrı, kursakta bekleyen taş gibi kalır."

"Benim derdim, üst katta kimin ikamet ettiği değil, alt katta işlerin neden böyle gittiğiydi. Bir yaratıcı değil, anlam arıyordum. Parçayı değiştirecek bütünden ziyade, bütüne mana katacak minik bir parça."

"İtiraf edelim, en çok kendini acındırmak isteyenler çocukluğundan bahseder. Bir de varlığını şetaret fabrikası saymayı becerebilenler. Ha, bir de ömür tombalasında çinkoları devirdiği halde, hala akıllanmayıp, kendiyle tanışmak gibi imkansız hayallerin peşinden gidenler."

"Dünya dört buçuk milyar yaşında. Sen giderken o dönüyordu yani. Bazen bazı acayiplikler sırf bizim başımıza geldi sanıyoruz ya, öyle değil. Dünya alışkın. Bizim hayretle anlamaya çalıştıklarımızı o ezberden okuyor. İyiliğimize, kötülüğümüze, mucize dediklerimize, hepsine şerbetli. Bak, rüzgarın müzevirliği bile yeni değil, bunu hep yapıyor. Binlerce, belki milyarlarca yıldan beri."

"Geçmişe özlem duymak, asla dolmayacak boşlukların, kovuklarını belli etmek ister gibi zonklamasına neden olsa da, bir yanıyla bana hep iyi gelirdi. Vaktiyle varolmuş bir yokun kendini anımsatmasıydı neticede bu sızı. Özlenmeye hak kazanacak denli mutlu etmiş bir lütuftan geri kalana, sızı bile olsa, teselli diye bakardım."

"Hem restorana hem düğün salonuna hem büyük bir markete hem de devasa bir kenefe benzeyen Gelotur Dinlenme Tesisleri..."

"Sahile vardığımızda güneş çoktan tasını tarağını toplayıp gezegenin huzurundan çekilmişti. Ama buraların asıl ecesinin kendisinin olduğunu unutturmamak istercesine yadigar bıraktığı turuncu bir bulut lekesini, ufuk çizgisine iğnelemeyi de ihmal etmemişti."

"İnsan en çok kaçmayınca yakalanmıyor. Ve bazen kaçmak yakalanmaktan çok daha küçük düşürücü."

"Yakınlaşmak için uzaklaşmak pahasına tanışıyorduk işte. Sonunda ölmek için yaşayan herkes gibi."

"Nihayetinde bütün aynaların iki yüzü vardı. Sırın arkası ve bir de önü. Sır soyuldukça eşitleniyordu camın iki yönü. O vakit ayna, ayna olmaktan çıkıyordu ama saklamanın ağırlığından kurtulup hafifliyordu da. Bir ayna aslında ne ister? Bakana kendini göstermek mi, bizzat görünmek mi yoksa?"

"... neticede yaşamak biraz da bildiklerini anlamazdan gelme sanatı."

"Zaman diye bir şey olmadığını, kalbin saatinin yalnızca olmuşla olmamışa ayarlandığını böylece anlamıştım. Evet, olmuşsa bir defa, sahiden olmuşsa, ne fark ederdi? Kalpte bir yıl bir saniye, bir saniye bir ömür demek değil miydi?"

"Kimse ne kadar kötü olduğunu gerçekten bilmek istemez."

"Zaten aşk da sözcüklerle doldurulması zor bir kuyu be Adalet."

"... bir hayal, gerçekleştiği anın sunabileceğinden katbekat fazla mutluluk verir insana. Hayal kırıklığıyla yaralanmanın en kestirme yoludur hayallerin peşinde koşmak."

"Hikayeler böyledir, bazen sadece bir kişi dinlesin diye anlatılır. Bir kişi çünkü, dünya demektir. Dünya da hikaye..."

"Bir hayatım daha olsa, korkmadan dokunmak için yaşardım onu. Bir keklik beslerdim ellerimle, varsın uçsun sonunda. Bir çiçek büyütürdüm, varsın solsun sonunda. Dokunurdum. Ben eriyene dek, o eriyene dek, biz hiçleşip karışıncaya dek bu boşluğa, dokunurdum. Ama yok bir hayatım daha. Bir hayat daha yok."

Cumartesi, Mart 18, 2017

Tatlı Rüyalar - Alper Canıgüz


"Sanıldığı gibi sadece gerçekler rüyaları etkilemez, rüyalar da gerçekleri etkiler. Karnabahar ise, her ikisini de etkiler."

"Siz yapan değil, olan bir insana benziyorsunuz. Ve inanın, bu çok önemli bir niteliktir."

"Senin iraden güçlü değil hayatım, sadece tutkuların zayıf."

"Beni bütün erkekler üç taşaklıdır diye kandırdığını ne çabuk unuttun. Hani ağlaya ağlaya Hoca Efendi'ye gitmiştim 'bir taşağım eksik' diye. Cümle aleme rezil etmiştin beni. Yediğim falaka da cabası."

"Siz erkekler durmadan birilerini yargılama gereği duyarsınız zaten. Aslında hepiniz Tanrı olmaya çalışıyorsunuz. O kadar korkak ve zayıfsınız ki, bir insan olarak kendinizi güvende hissetmeniz imkansız. Ama bunun için sizi suçlamıyorum tabi hep güçlü olmaya şartlandırılmışsınız."

"Herkes kendi hayallerinden sorumludur."

"Kendisine bir sevgili bulan kızların yaptığı iş budur zaten. Gidip aileleriyle aralarını düzeltirler."

Gizliajans - Alper Canıgüz


"İşte havai fişeği icat eden Çinli'ye esin kaynağı oluşturan duyguyu keşfedişim tam o ana denk geliyordu. 'Peki ikimiz birden ortadan kaybolunca yanlış bir şeyler düşünmesinler?' dedim sırıtarak.
  'Dua et de düşünsünler,' diye karşılık verdi sevgilim. 'Evlilik dışı ilişki hala cinayet kadar büyük bir suç sayılmıyor.' "

" 'Hayır, hayır doğru bu, mütevazı bir insanım ben. Hiç değilse bir sergi açayım diyordum bir aralar ama...' Bakışlarını uzaklara dikip derin bir iç geçirdikten sonra cümlesini tamamladı. 'Sanat zannederler diye korktum.' "

" 'Hatıralar diyorum,' diyorum dedi kıllı parmaklarıyla kafasını işaret ederek. 'Hani şu beynimize depoladığımız yaşam parçaları. Ben üçgen ya da dörtgen gibi iki boyutlu olduklarını hiç sanmıyorum açıkçası. Mesela kübik ya da silindirik olabilir hatıralarımız... Veya konik.' "

"Tüm mutlu evlilikler birbirinin aynısıdır, mutsuz olanlarının herbirinin mutsuzluğu ise kendine özgüdür."

"Kadehlerimizi tokuşturup rakılarımızı yudumladık. 'Fezai Bey sevgilimin uzaylı olduğunu iddia ediyor,' dedim.
  'Bütün kadınlar öyledir,' dedi Kız Tevfik."

"Aşk her zaman yaşanmış bir şeydir... Aşk hiç yaşanmakta olan bir şey değildir. Ancak bir hatıra olabilir. Aşk acısı zannettiğin şey, aşkın kendisidir."

Pazar, Şubat 19, 2017

Cehennem Çiçeği - Alper Canıgüz


" 'Bir baba olarak söyle evladına: Aşk var mıdır yok mudur, boş mudur dolu mudur, ne kokar ne boktur?'
  Gülmesi biraz dinince, 'Tanrı gibi düşün,' dedi babam, ki böyle bir yanıtı hiç beklemiyordum. 'İnanıyorsan varolup olmaması pek önemli değildir. Ayrıca en büyük inkarcının da en inançlının da içinde bir nebze kuşku vardır. Ve elbette ki, aşk da Tanrı da ölümsüzdür.' "

"[Nöbetçi doktor Begüm Gülüm] Anneme bakıp şöyle bir güldü ama sonra yine şaşkınlıkla bana döndü. 'Hiç görmedim senin gibi bir çocuk...'
  'O kadar büyütülecek bir şey değil' dedim. Tadım kaçmıştı. 'Okuma yazmayı evde babam öğretti. Ben de o günden beri elime ne geçerse okuyorum işte. Kardeşim yok, arkadaşlarım budala ve annem de kaçık. Siz olsanız ne yapardınız?' "

"Uzaktan akrabam Fransız kalecinin de isabetle belirttiği gibi ilk ve en önemli felsefi sorun hayatın yaşanmaya değer olup olmadığıydı elbette; bir kez devam etmeye karar verdikten sonra diğerlerinin cehennemi olmayı da ağlayıp sızlanmadan kabul etmek gerekiyordu. Öte yandan insan her an yanıtını değiştirme hakkına da sahipti."

"Hakikat, bebeğim; ölümü aydınlatırken hayatı gölgeler."

"Pazarlığa açık değilse ruhum, Şeytan beş para vermeyeceğindendir; çünkü ben Alper Kamu, gösterişli bir yalan, insanlığın kara yazgısına vurulmuş lanetli bir mühürden başka bir şey değilim."

"Devinimin olduğu yerde ışık, ışığın olduğu yerde kaçınılmaz biçimde gölge vardır. Hayat ışıkla mümkünse de, hayatın anlamı gölgelerde saklı durur. Zamanın ölü doğmuş çocuklarını görürsünüz karaltıların içinde. Sözcükler, suskunluklar, şarkılar, ağıtlar, yeminler, ihanetler, kahkahalar, gözyaşları, sevinçler, hayal kırıklıkları ve yüzler... En çok da yüzler. Neden söz ettiğimi biliyorsunuz. Bütün aşklar küllenir, bütün babalar ölür, bütün hikayeler biter. Birinin yıkıntıların nöbetini tutması gerekir; işte o yüzden, biri hariç, bütün çocuklar büyür.
  Gölgesini kaybeden insan, gölgenin kendisine dönüşür."

Pazartesi, Şubat 13, 2017

Oğullar ve Rencide Ruhlar - Alper Canıgüz


"Beş yaş insanın en olgun çağıdır; sonra çürüme başlar."

"Yılışıkça gülerek kafamı okşadı. 'Söyle bakalım küçük, ne yapmayı düşünüyorsun büyüyünce?'... 'Cehennemde çiçeklendirme yapmayı düşünüyorum."

"İşte nihayet benim de hayattan bir beklentim vardı. İyi bir orta bekliyordum hayattan. Şöyle gelişine vurabileceğim, kavisli bir orta."

"Günü en az acı verici biçimde öldürmeyi sağlayan rutini bozmuştum. Saat kaçta yemek yenir, kaçtan kaça televizyon izlenir, kaçta tuvalete gidilir, kaçta zıbarıp yatılır... Yürütülen faaliyet ile zaman arasındaki ilişki evrimsel bir sürecin sonucuydu. Evrime müdahale etmek, akıllı insanın yapacağı iş değildi."

"Anneler haftasonları kolay kolay salmazdı onları sokağa. Babaları, seçkin genlerinin ve geçkin günlerinin teminatı veletlerinin nasıl semirdiğini görsün de, sürdürdükleri köle hayatını bir nebze meşrulaştırabilsin diye. Kadınlara yakışır bir incelikte işbilirlik. Onları suçlamıyorum ama. O erkekler köleliğe bu kadar gönüllü olmasa, hiçbir taktikleri işe yaramaz."

"'Gerçek acı sessizdir' dedim. 'Bir huzurevi gibi.'"

"O zaman, nedense, insanın Tanrı'yı görmeye katlanamadığı için ışığa ihtiyaç duyduğu gibi tuhaf bir fikre kapılıverdim. Karanlık Tanrı'nın ta kendisiydi. Size şahdamarınızdan daha yakın, her yerde olan ve gören, her zaman sizi sarmalayan başka kim olabilirdi ki? Siz onu göremezdiniz çünkü ışığın ardına saklanırdı."

"Tanrı, içindeki tahammülfersa boşluğu doldurmak için evreni yaratır. Evrenin içine gezegenleri, gezegenlerin içine dünyayı, dünyanın içine hayatı, hayatın içine insanı yerleştirir. Ve onun içine koyacak bir şey bulamaz. İşte insan denen tuhaf hayvanın, varlıkların en yücesi ve anlamsızı kılınışının hikayesi. Evrenin orasını burasını felsefeyle, sanatla, aşkla ve hatta ironik bir biçimde Tanrı'yla bezerken, ortak anlamsızların en küçüğünün elbette bir gerçeği unutması gerekmektedir: Hakikatte bütün kitaplar sayfaları doldurmak için yazılır."

Cuma, Şubat 10, 2017

Black Flags: The Rise of ISIS - Joby Warrick


"“We knew exactly where every one of these Islamist terrorists slept,” Faddis said afterward, describing his detailed accounts to CIA headquarters. “We knew where each gun was, literally down to every machine-gun position and mortar tube.” Best of all, he added, “None of them knew we were there.”"

"For all their technology, the Americans were arrogant upstarts, with little appreciation for the cultural richness of a land that had given birth to written language, mathematics, astronomy, and the law. Iraq was not a mere product of lines drawn on a colonial map, whose value lay in the oil buried beneath its sands. It was a country of tribes that traced their lineage to the beginning of civilization itself."

"Saddam Hussein went away,” Zaydan said. “Iraq is seven thousand years old. America is only two hundred years old. It’s like comparing a Mercedes to a Hyundai.” "

"Barely a year had passed since Zarqawi arrived in central Iraq, armed with only a few weapons, some cash, and his own ambitions. 9 His stated goals were to isolate and harass the American occupiers and ignite conflict between Iraq’s Shiite and Sunni communities. He had managed to achieve both, and, what’s more, Iraqis had come to blame the Americans for the violence that he himself had sparked."

"Shopkeepers who tried to stay open found themselves subjected to arbitrary and occasionally bizarre regulations. In some neighborhoods, grocers were threatened with punishment if they displayed cucumbers and tomatoes in the same stall. The jihadists maintained that the vegetables resembled male and female body parts and should not be permitted to mingle."

"Records seized by McChrystal’s men also shed light on a remarkably sophisticated system for recruiting, transporting, training, and deploying suicide bombers from across the Middle East and beyond. Often the initial contact was one of Zarqawi’s propaganda videos, available to anyone with a computer and Internet connection, and handily supplying an e-mail address for communication. After the opening e-mail exchange, an army of handlers stood ready to guide the potential recruit through screening and indoctrination and then along a chain of safe houses and, finally, a perilous journey by foot across the Syria-Iraq border. Once inside Iraq, the volunteer would be relieved of any cash he had brought along, and then shunted to a kind of holding cell for further indoctrination in near-complete isolation."

Cuma, Ocak 06, 2017

My Name is Lucy Barton - Elizabeth Strout



"It's funny how one thing can make you realize something like that. One can be ready to give up the children one always wanted, one can be ready to withstand remarks about one's past, or one's clothes, but then - a tiny remark and the soul deflates and says: Oh."

"The doctor, who wore his sadness with such loveliness...."

"It interests me how we find ways to feel superior to another person, another group of people. It happens everywhere, and all the time. Whatever we call it, I think it's the lowest part of who we are, this need to find someone else to put down."

"....when you write a novel you get to rewrite it, but when you live with someone for twenty years, that is the novel, and you can never write that novel with anyone again!"

Çarşamba, Ocak 04, 2017

The Orientalist: Solving the Mystery of a Strange and Dangeorus Life - Tom Reiss



"Following the pattern it had established elsewhere, the Cheka carried out "liquidations" methodically - rather than a reason to be killed, a reason to be spared was required as evidence - and most victims dug their own graves. The oil magnates mostly went to prison (the better to entice bribes from relatives), except those needed for the export industry; they remained at large under strict supervision."

"Wherever I went in Georgia, I felt constantly at the edge of a precipice, gorge, or valley"

"This [Georgia] was permanently unsettled frontier, and all these cultures had sent tribes out ahead, who somehow got lost in the hills and staked their claim, jealousy guarding it for centuries against all competing tribes. In the bazaar of the Georgian capital, Tiflis, Lev found "Armenian peddlers, Kurdish fortune-tellers, Persian cooks, Ossetian priests, Russians, Arabs, Ingushes, Indians."

" 'Monarch is dead,' said Mr.Osman. "As King Farouk said after he was dethroned, 'Pretty soon there'll be only five kings left in the world: the king of spades, the king of hearts, the king of clubs, the king of diamonds, and the king of England' "

" 'Once I spent an entire hour with one of the most beautiful girls in Emigration', he later recalled, but he could manage not a word. They sat 'alone, in one room. During this whole hour I read the newspaper!' Not daring to think "profane" thoughts about the women he saw on the street, Lev decided that their silken legs reminded him of "the slender prayer towers" of Istanbul."

"The initial events of revolutionary change in Germany and Russia had been similar: disaster on the battlefield had led to the abdication of an emperor and the replacement of an entire monarchical system by a democratic coalition government; that coalition had then immediately come under attack by radicals from both left and right and had chosen to play one extreme against the other. The main difference between how revolution proceeded in Germany and in Russia was that in Russia the moderate isndulged the extreme left because they perceived the danger coming from the extreme right; in Germany the moderates indulged the extreme right because they perceived the danger coming from the extreme left. In both cases, the strategy backfired: in Russia the result was a murderous totalitarian takeover from the left; in Germany it would be a murderous totalitarian takeover from the right."

"By the standards of the Bolsheviks, even the most radical German socialists were not "real" as Lenin said' they wouldn't storm a train station unless they had first purchased tickets."

"Disraeli [UK Prime Minister] idealized the desert and the Ottoman Court. As a young man traveling across the Middle East, Disraeli had, like Lev, always identified with the Turks, and he felt proud to be mistaken for one: 'I am quite a Turk' he wrote, '[I] wear a turban, smoke a pipe six feet long, and squat on a Divan.' When he was prime minister, Disraeli's diplomacy and defense of the Ottoman Empire may well have extended its life by fifty years."

" 'All is race' he states definitively. 'There is no other truth.' The Nazis would later quote the line, with an ironic nod at its Jewish source. But in Sidonia's worldview, 'Mosaic Arabs' and 'Mohammedan Arabs' - that is, Jews and Muslims - are actually two strains of the same noble Semitic race. These long-lost brothers and their descendants need to come together to form the destiny of the modern world."

"He [Putzi] remembered Hitler talking a lot about Kemal Ataturk in Turkey."

" Among his [Putzi's] many creative contributions to the early Nazi movement was turning the Harvard football song - 'Fight Harvard! Fight! Fight! Fight!' - into the model for the chant 'Sieg Heil! Sieg Heil! Sieg Heil!' of the Nazi mass meetings."