Salı, Mart 28, 2017

Dokunmadan - Nermin Yıldırım


"Suçluluk illeti, işlediğim suçlardan çok daha fazla zorlaştırdı hayatımı. Çünkü suç saklansa da, suçluluk kalır. Yastığın üzerinde uykusuzluk lekesi, kalpte kimliği meçhul ağrı, kursakta bekleyen taş gibi kalır."

"Benim derdim, üst katta kimin ikamet ettiği değil, alt katta işlerin neden böyle gittiğiydi. Bir yaratıcı değil, anlam arıyordum. Parçayı değiştirecek bütünden ziyade, bütüne mana katacak minik bir parça."

"İtiraf edelim, en çok kendini acındırmak isteyenler çocukluğundan bahseder. Bir de varlığını şetaret fabrikası saymayı becerebilenler. Ha, bir de ömür tombalasında çinkoları devirdiği halde, hala akıllanmayıp, kendiyle tanışmak gibi imkansız hayallerin peşinden gidenler."

"Dünya dört buçuk milyar yaşında. Sen giderken o dönüyordu yani. Bazen bazı acayiplikler sırf bizim başımıza geldi sanıyoruz ya, öyle değil. Dünya alışkın. Bizim hayretle anlamaya çalıştıklarımızı o ezberden okuyor. İyiliğimize, kötülüğümüze, mucize dediklerimize, hepsine şerbetli. Bak, rüzgarın müzevirliği bile yeni değil, bunu hep yapıyor. Binlerce, belki milyarlarca yıldan beri."

"Geçmişe özlem duymak, asla dolmayacak boşlukların, kovuklarını belli etmek ister gibi zonklamasına neden olsa da, bir yanıyla bana hep iyi gelirdi. Vaktiyle varolmuş bir yokun kendini anımsatmasıydı neticede bu sızı. Özlenmeye hak kazanacak denli mutlu etmiş bir lütuftan geri kalana, sızı bile olsa, teselli diye bakardım."

"Hem restorana hem düğün salonuna hem büyük bir markete hem de devasa bir kenefe benzeyen Gelotur Dinlenme Tesisleri..."

"Sahile vardığımızda güneş çoktan tasını tarağını toplayıp gezegenin huzurundan çekilmişti. Ama buraların asıl ecesinin kendisinin olduğunu unutturmamak istercesine yadigar bıraktığı turuncu bir bulut lekesini, ufuk çizgisine iğnelemeyi de ihmal etmemişti."

"İnsan en çok kaçmayınca yakalanmıyor. Ve bazen kaçmak yakalanmaktan çok daha küçük düşürücü."

"Yakınlaşmak için uzaklaşmak pahasına tanışıyorduk işte. Sonunda ölmek için yaşayan herkes gibi."

"Nihayetinde bütün aynaların iki yüzü vardı. Sırın arkası ve bir de önü. Sır soyuldukça eşitleniyordu camın iki yönü. O vakit ayna, ayna olmaktan çıkıyordu ama saklamanın ağırlığından kurtulup hafifliyordu da. Bir ayna aslında ne ister? Bakana kendini göstermek mi, bizzat görünmek mi yoksa?"

"... neticede yaşamak biraz da bildiklerini anlamazdan gelme sanatı."

"Zaman diye bir şey olmadığını, kalbin saatinin yalnızca olmuşla olmamışa ayarlandığını böylece anlamıştım. Evet, olmuşsa bir defa, sahiden olmuşsa, ne fark ederdi? Kalpte bir yıl bir saniye, bir saniye bir ömür demek değil miydi?"

"Kimse ne kadar kötü olduğunu gerçekten bilmek istemez."

"Zaten aşk da sözcüklerle doldurulması zor bir kuyu be Adalet."

"... bir hayal, gerçekleştiği anın sunabileceğinden katbekat fazla mutluluk verir insana. Hayal kırıklığıyla yaralanmanın en kestirme yoludur hayallerin peşinde koşmak."

"Hikayeler böyledir, bazen sadece bir kişi dinlesin diye anlatılır. Bir kişi çünkü, dünya demektir. Dünya da hikaye..."

"Bir hayatım daha olsa, korkmadan dokunmak için yaşardım onu. Bir keklik beslerdim ellerimle, varsın uçsun sonunda. Bir çiçek büyütürdüm, varsın solsun sonunda. Dokunurdum. Ben eriyene dek, o eriyene dek, biz hiçleşip karışıncaya dek bu boşluğa, dokunurdum. Ama yok bir hayatım daha. Bir hayat daha yok."

Hiç yorum yok: