Pazar, Şubat 19, 2017

Cehennem Çiçeği - Alper Canıgüz


" 'Bir baba olarak söyle evladına: Aşk var mıdır yok mudur, boş mudur dolu mudur, ne kokar ne boktur?'
  Gülmesi biraz dinince, 'Tanrı gibi düşün,' dedi babam, ki böyle bir yanıtı hiç beklemiyordum. 'İnanıyorsan varolup olmaması pek önemli değildir. Ayrıca en büyük inkarcının da en inançlının da içinde bir nebze kuşku vardır. Ve elbette ki, aşk da Tanrı da ölümsüzdür.' "

"[Nöbetçi doktor Begüm Gülüm] Anneme bakıp şöyle bir güldü ama sonra yine şaşkınlıkla bana döndü. 'Hiç görmedim senin gibi bir çocuk...'
  'O kadar büyütülecek bir şey değil' dedim. Tadım kaçmıştı. 'Okuma yazmayı evde babam öğretti. Ben de o günden beri elime ne geçerse okuyorum işte. Kardeşim yok, arkadaşlarım budala ve annem de kaçık. Siz olsanız ne yapardınız?' "

"Uzaktan akrabam Fransız kalecinin de isabetle belirttiği gibi ilk ve en önemli felsefi sorun hayatın yaşanmaya değer olup olmadığıydı elbette; bir kez devam etmeye karar verdikten sonra diğerlerinin cehennemi olmayı da ağlayıp sızlanmadan kabul etmek gerekiyordu. Öte yandan insan her an yanıtını değiştirme hakkına da sahipti."

"Hakikat, bebeğim; ölümü aydınlatırken hayatı gölgeler."

"Pazarlığa açık değilse ruhum, Şeytan beş para vermeyeceğindendir; çünkü ben Alper Kamu, gösterişli bir yalan, insanlığın kara yazgısına vurulmuş lanetli bir mühürden başka bir şey değilim."

"Devinimin olduğu yerde ışık, ışığın olduğu yerde kaçınılmaz biçimde gölge vardır. Hayat ışıkla mümkünse de, hayatın anlamı gölgelerde saklı durur. Zamanın ölü doğmuş çocuklarını görürsünüz karaltıların içinde. Sözcükler, suskunluklar, şarkılar, ağıtlar, yeminler, ihanetler, kahkahalar, gözyaşları, sevinçler, hayal kırıklıkları ve yüzler... En çok da yüzler. Neden söz ettiğimi biliyorsunuz. Bütün aşklar küllenir, bütün babalar ölür, bütün hikayeler biter. Birinin yıkıntıların nöbetini tutması gerekir; işte o yüzden, biri hariç, bütün çocuklar büyür.
  Gölgesini kaybeden insan, gölgenin kendisine dönüşür."

Pazartesi, Şubat 13, 2017

Oğullar ve Rencide Ruhlar - Alper Canıgüz


"Beş yaş insanın en olgun çağıdır; sonra çürüme başlar."

"Yılışıkça gülerek kafamı okşadı. 'Söyle bakalım küçük, ne yapmayı düşünüyorsun büyüyünce?'... 'Cehennemde çiçeklendirme yapmayı düşünüyorum."

"İşte nihayet benim de hayattan bir beklentim vardı. İyi bir orta bekliyordum hayattan. Şöyle gelişine vurabileceğim, kavisli bir orta."

"Günü en az acı verici biçimde öldürmeyi sağlayan rutini bozmuştum. Saat kaçta yemek yenir, kaçtan kaça televizyon izlenir, kaçta tuvalete gidilir, kaçta zıbarıp yatılır... Yürütülen faaliyet ile zaman arasındaki ilişki evrimsel bir sürecin sonucuydu. Evrime müdahale etmek, akıllı insanın yapacağı iş değildi."

"Anneler haftasonları kolay kolay salmazdı onları sokağa. Babaları, seçkin genlerinin ve geçkin günlerinin teminatı veletlerinin nasıl semirdiğini görsün de, sürdürdükleri köle hayatını bir nebze meşrulaştırabilsin diye. Kadınlara yakışır bir incelikte işbilirlik. Onları suçlamıyorum ama. O erkekler köleliğe bu kadar gönüllü olmasa, hiçbir taktikleri işe yaramaz."

"'Gerçek acı sessizdir' dedim. 'Bir huzurevi gibi.'"

"O zaman, nedense, insanın Tanrı'yı görmeye katlanamadığı için ışığa ihtiyaç duyduğu gibi tuhaf bir fikre kapılıverdim. Karanlık Tanrı'nın ta kendisiydi. Size şahdamarınızdan daha yakın, her yerde olan ve gören, her zaman sizi sarmalayan başka kim olabilirdi ki? Siz onu göremezdiniz çünkü ışığın ardına saklanırdı."

"Tanrı, içindeki tahammülfersa boşluğu doldurmak için evreni yaratır. Evrenin içine gezegenleri, gezegenlerin içine dünyayı, dünyanın içine hayatı, hayatın içine insanı yerleştirir. Ve onun içine koyacak bir şey bulamaz. İşte insan denen tuhaf hayvanın, varlıkların en yücesi ve anlamsızı kılınışının hikayesi. Evrenin orasını burasını felsefeyle, sanatla, aşkla ve hatta ironik bir biçimde Tanrı'yla bezerken, ortak anlamsızların en küçüğünün elbette bir gerçeği unutması gerekmektedir: Hakikatte bütün kitaplar sayfaları doldurmak için yazılır."

Cuma, Şubat 10, 2017

Black Flags: The Rise of ISIS - Joby Warrick


"“We knew exactly where every one of these Islamist terrorists slept,” Faddis said afterward, describing his detailed accounts to CIA headquarters. “We knew where each gun was, literally down to every machine-gun position and mortar tube.” Best of all, he added, “None of them knew we were there.”"

"For all their technology, the Americans were arrogant upstarts, with little appreciation for the cultural richness of a land that had given birth to written language, mathematics, astronomy, and the law. Iraq was not a mere product of lines drawn on a colonial map, whose value lay in the oil buried beneath its sands. It was a country of tribes that traced their lineage to the beginning of civilization itself."

"Saddam Hussein went away,” Zaydan said. “Iraq is seven thousand years old. America is only two hundred years old. It’s like comparing a Mercedes to a Hyundai.” "

"Barely a year had passed since Zarqawi arrived in central Iraq, armed with only a few weapons, some cash, and his own ambitions. 9 His stated goals were to isolate and harass the American occupiers and ignite conflict between Iraq’s Shiite and Sunni communities. He had managed to achieve both, and, what’s more, Iraqis had come to blame the Americans for the violence that he himself had sparked."

"Shopkeepers who tried to stay open found themselves subjected to arbitrary and occasionally bizarre regulations. In some neighborhoods, grocers were threatened with punishment if they displayed cucumbers and tomatoes in the same stall. The jihadists maintained that the vegetables resembled male and female body parts and should not be permitted to mingle."

"Records seized by McChrystal’s men also shed light on a remarkably sophisticated system for recruiting, transporting, training, and deploying suicide bombers from across the Middle East and beyond. Often the initial contact was one of Zarqawi’s propaganda videos, available to anyone with a computer and Internet connection, and handily supplying an e-mail address for communication. After the opening e-mail exchange, an army of handlers stood ready to guide the potential recruit through screening and indoctrination and then along a chain of safe houses and, finally, a perilous journey by foot across the Syria-Iraq border. Once inside Iraq, the volunteer would be relieved of any cash he had brought along, and then shunted to a kind of holding cell for further indoctrination in near-complete isolation."